Etiket arşivi: güvenlik

Türkiye’de iş ve sosyal güvenlik mevzuatı açısından “gönüllü çalışma”

Gönüllülük veya gönüllü çalışma; bireyin, ücret veya benzeri maddi bir menfaat beklemeksizin, içerisinde yaşadığı topluma sağladığı her türlü pozitif katkıdır. Genelde bu katkı dernek, vakıf, yarı-resmi veya resmi kuruluşların faaliyetlerinde görev alma şeklinde ortaya çıkmaktadır. Özellikle sivil toplum kuruluşlarının (STK) en önemli insan kaynağını gönüllüler oluşturmaktadır. 

Dünyada gönüllü çalışma olgusu gittikçe yaygınlaşmakta ve buna dair bir mevzuat alt yapısı da oluşturulmaktadır. Nitekim Birleşmiş Milletler, 2001 yılında 56/38 sayılı Kararı alarak, gönüllü çalışmanın uluslararası seviyede kabulü anlamında önemli bir adım atmıştır. Fakat ülke uygulamalarına inildiğinde, gönüllü çalışmayı tanıma ve tanımlama konusunda ülkeler arası çok önemli farklılıkların bulunduğu görülmektedir. 

Mevzuat ne diyor?
Türkiye’de, gönüllülüğü ve gönüllü çalışmayı düzenleyen müstakil bir yasa bulunmamaktadır. Bu da gönüllü çalışma konusunda pek çok problemi beraberinde getirmektedir. Örneğin bir kişi, herhangi bir ücret karşılığı olmaksızın, bir derneğin/vakfın projesinde görev alsa ve belirli bir süre çalışsa, bu çalışmayla ilgili karşımıza iki temel kanun çıkmaktadır; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 4857 sayılı İş Kanunu. 

5510 sayılı Kanun, bu gönüllü çalışmada gönüllünün zorunlu olarak sigortalı sayılmasını, Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilmesini ve primlerinin ödenmesini öngörmektedir. Çünkü Kanunun 6. maddesinde yer alan istisnalar içerisinde gönüllü çalışmaya yer verilmemiştir. 4857 sayılı Kanun ise, aynı kişinin “işçi” olarak kabulünü, ücret ödenmesini ve işverene düşen diğer tüm yükümlülüklerin yerine getirilmesini emretmektedir. Bu iki temel kanun dışında ayrıca iş sağlığı ve güvenliği, mesleki sertifikalandırma, işsizlik sigortası, yabancı işçi çalışma izni ve sendikal mevzuat gibi diğer kanunlar da sırada beklemektedir. 

STK’lar, gönüllü çalışmayla ilgili tüm süreçleri iş ve sosyal güvenlik mevzuatına uygun şekilde yürütmek istediklerinde, hem prosedür olarak ağır bir işlem yüküyle hem de yüksek maliyetlerle karşılaşmaktadırlar. Bu durumda ya “kayıtdışı personel çalıştırma” yaptırımlarını göze alarak projelerini yürütme, ya da mevzuata uygun davranarak projeyi küçültme veya sonlandırma yoluna gitmektedirler. Her iki durum da Türkiye’de gönüllülüğün gelişimi açısından sorun oluşturmaktadır. 

Çözüm nedir?
Gerek Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gerekse Sosyal Güvenlik Kurumu müfettişleri, yukarıda nazara verilen mevzuat gereği yaptıkları denetimlerde, gönüllü çalışmayı legal bir uygulama olarak kabul etmemekte ve cezai yaptırım uygulamaktadırlar. Nitekim bu denetimlerde STK’lara çok yüksek tutarda cezaların uygulandığı görülmüştür. Konu yargıya taşındığında ise Yargıtay, gönüllü çalışmayı işveren yükümlülüklerinden kurtulmak için bir gerekçe olarak kabul etmemektedir. Burada sorunun kalıcı ve kapsamlı çözümü, elbette yasama organı tarafından Türkiye’de gönüllü çalışmayı düzenleyen müstakil bir yasanın çıkarılmasıdır. Fakat bu çözüm sağlanıncaya kadar, gerek ulusal gerekse uluslararası sivil toplum kuruluşlarının Türkiye’deki faaliyetlerini iş ve sosyal güvenlik mevzuatına uygun yürütebilmelerini sağlayacak bazı pratik yöntemler bulunmaktadır. 

Öncelikle STK’ların insan kaynağı ihtiyacı genellikle sabit olmayıp, yürütülen proje ve faaliyetlere bağlı olarak yıla, aya ve hatta haftaya göre değişebilmektedir. Dolayısıyla burada sürekli olarak belirli sayıda personel istihdamına gerek bulunmamaktadır. Şu halde STK’lar için asıl önemli olan, dönemsel ve geçici personel ihtiyaçlarının mevzuata uygun olarak karşılanmasıdır. Bu noktada STK’ların başvurabileceği, maliyet ve yükümlülükler açısından en hafif yöntemleri şu şekilde sıralayabiliriz;

  • Eser sözleşmesi (istisna akdi): Borçlar Kanunu kapsamında düzenlenen eser sözleşmesinde, taraflar işçi ile işveren değil, hizmet alan ve hizmet verendir. Ast-üst ilişkisi yoktur. Ücret günlük, haftalık veya aylık olarak değil, işin/projenin tamamı için belirlenir. İşverenlik söz konusu olmayacağından sosyal güvenlik ve iş kanunu kapsamında bir yükümlülük de doğmayacaktır.
  • Part-time (kısmi süreli çalışma) çalışma: Burada işçi-işveren ilişkisi vardır, sosyal güvenlik ve iş mevzuatı açısından yükümlülükler doğar. Fakat full-time (tam süreli) sözleşmelere göre daha az maliyetli ve esnektir.
  • Çağrı üzerine ve uzaktan çalışma: Yine işçi-işveren ilişkisi vardır, sosyal güvenlik ve iş mevzuatı açısından yükümlülükler doğar. Buna karşın hem full-time hem de part-time çalışmaya göre daha esnek ve sadece proje bazlı çalışmaya daha uygundur. Bu sözleşmelerin yazılı olarak yapılması şarttır.
  • İşçi kiralama (geçici iş ilişkisi): 2016 yılında Türk iş hukukuna giren işçi kiralama uygulaması, STK’lar için belki de en uygun formülü ifade ediyor. Buna göre bir STK, bizzat kendisi bir personeli işe alarak işverenlik yükümlülüğü altına girmek yerine, ihtiyaç duyduğu personeli özel istihdam bürosundan kiralayabiliyor. Çünkü kiralanan işçi, fiilen çalıştığı STK’nın değil, kendisini kiralayan özel istihdam bürosunun işçisi sayılıyor. Dolayısıyla iş ve sosyal güvenlik mevzuatından doğan tüm işveren yükümlülükleri (sigorta, tazminatlar, izinler, sendika vb. haklar) özel istihdam bürosuna ait oluyor. Maden işyerleri dışındaki tüm işyerlerine işçi kiralama hakkı tanındığından, STK’lar da bu haktan yararlanabiliyor.

STK’ların, iş ve sosyal güvenlik mevzuatına uygun davranarak, insan kaynağı ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri senaryoları özetlemeye çalıştık. Fakat bu alternatif yöntemlerden hangisinin hangi durumda uygulanacağı, örnek olay bazında ayrıca irdelenmelidir. Seçilen yönteme uygun kayıt ve belge düzeninin sağlanmasıyla, STK’lar için daha az riskli ve oldukça esnek çalışma süreçleri oluşturulabilecektir. Bununla birlikte tekrar belirtmek isteriz ki, esaslı ve kalıcı çözüm, gönüllü çalışma olgusunun Türkiye’de yasal zemine kavuşmasıyla mümkün olacaktır. 

 

Sadettin Orhan /www.sadettinorhan.net